Deniz olur… Bakarsın..

Her şey değişir. Rüzgar yavaşlar, dalgalar durulur. Sonra tekrar başlar. Herşeyin sakinleşmesini, geçip gitmesini bekleyerek bir gemide yaşanmaz. Sonra akıl tutulur. Aklı tutulanı deniz tutar. Dalgaya tutunamayıp dalgayla devinemeyeni deniz bir tutar, bir daha bırakmaz. Gözler yuvalarına gömülür. Yüzün rengi önce beyaza, sonra yeşile, evet yeşile döner. Sağda durun inecek var diyemezsin. İnatçı benliğin vücudunu daha rahat bir ortama gitmeye zorlayamayınca köpürür de köpürür. Köpüren okyanus, köpüren benliği alır, felç eder. Ruzgar saatte 65 km. Motor sessiz. Bu güzel yaşlı hanımefendi, bütün yelkenleri açık 8 knot hız ile 6-8m yüksekliğinde dalgaların arasında atlantikte yol almakta. Sallan. Dur. Yine sallan. 20 derece iskele, 20 derece sancak.

Denizle savaşılmaz. Denizde olunur. Deniz komformist egoyu alır, bir güzel terbiye eder. Uyum sağlamayı, devinmeyi öğretir. Denizde beklenmez. Denizde ancak yaşanır. Varmayı, sevmeyi, ölmeyi, yaşamayı beklemezsin. Bu verili anda burada yaşıyorsun ve herşey burada oluyor. Daha iyi bir yer yok. çünkü buradasın. Değişim kendi evrensel ritminde,senin dışında gerçekleşiyor. Sadece izliyor ve gülümsüyorsun. Deniz öğretir. Burada yaşamayı seviyorsun.

Hiçbir şeye tutunamazsın. Zaman dediğin ileri olur geri olur. Gökyüzü bir bulut olur, bir mavi olur, bir pembe bir turuncu olur. Mevsim kış olur bir günde. Sonra gece olur. Binlerce yıldız olur. Ancak hayran olunur. Hep yoldasın. Yukarı aşağı sağa sola ve haliyle ileri yol alırsın. Günlerce hiç durmadan gidersin. Bilincin yer duygusunu kaybeder. Haritaya bakmak anlamını yitirir. Gitmek kendiliğinden, senin dışında gerçekleşen doğal bir olaya dönüşür.

Bize de oturmaya bekleriz diyen yunus ailesi olur. Otostopçu serçe olur. Zıplamayı unutan çekirge olur. Albatros olur. Martı olur. Bir gülümsemenin bile ışık hızıyla bütün gemide dolaştığı olur. Koridorda sadece yunuslaaaar diye bağıranlar olur. Hadi saat ayarını değiştirelim, karanlıkta uyanmayalım olur. Günbatımında bira sigara olur. Fırtınada havada uçuşan patlıcanlara ispanyolca öğreten aşçı olur. Yağmur yağar, bedavadan güverte yıkanmış olur. Geleneği bozmayıp cam şişede deniz postası gönderenler olur. Rüzgar eser, yelkene dolar, yol olur. Şimşek çakar düğün olur. Pas olur. Boya olur sonra yine pas olur.

Sonra bir gün bir limana varılır. Karaya ayak basınca sallanmadan yürüyemezsin. Karadaki insanlar bambaşka bir gezegenin sakinleri gibi gözükür. Denizin sana verdiği gözlerle, oturur sakin bir köşeden, bakarsın.

tuna

Yorumlar
3 Yorum to “Deniz olur… Bakarsın..”
  1. Murat Gunduz says:

    Tuna,

    yazılarını bir süredir takip ediyorum, denizlerle ilgili olan son yazılarını çok beğenmiştim, bu yazı ise benim belimi kırdı, son darbeyi sevdiğim, muhteşem yorumcu Bob Dylan'la vurdun ki, yerlerdeyim şimdi…

    evet bir limana varınca, bu sefer "kara tutar", ayakların titrer, sallanırsın limanda, hatta karada ilk gece, gözünü kapattığın anda bütün dünya sallanır, o zaman anlarsınki karadaki insanlar başka türlü yaşıyor.

    sanırım, bütün gemilerin aşçıları biraz uçuk oluyor,
    bizim geminin aşçısıda çok eğlenceliydi…

    ben oşinografım, iki sene oldu denize çıkmıyorum,
    geçen gün, bir feribota bindim Hamburg'da, bu kadar uzun süre sonra, tekrar, nasıl olcak derken, hiç bişey değişmemiş, hala ilk günkü gibi.

    böyle güzel yazılara devam etmen dileklerimle
    Murat

  2. Anonymous says:

    O gemide ben de olsaydim!
    ..

    hilmi

  3. bilge says:

    tuna bu yazını ilk kez okudum. ne güzel yazmışsın, ama sen yazmışsın gibi degil sanki 🙂 başkasına mı yazdırttın? kopya mı çektin naptın? 🙂

Yorum Bırakın