Dedikodu dedikodu yaptırma…
Sisst, duydun mu bak ne olmus ile baslayan cumlelerin azili suclusu dedikodu. Ne kadar kizsak, elestirsek, kotulesek de, tanidigimiz biri hakkinda konusmadan da duramiyoruz. Kim, kiminle, nerede, ne yapmis, kim ne demis, o ona ne cevap vermis, ben olsam ne yapardim, sen olsan yapmaz miydin, tabi canimmm. Dedikodu. Insanin insana ettigi, insanin insandan cektigi, ve simdilerde artik kabullendigimiz insani insan yapan dogasi geregi sergiledigi bir davranis. Yakin zamanda sinif, ekonomik durum, egitim farki gozetmeyen bu davranis bicimi incelenmeye baslandi.
Bir kere en sasirtici sonuc dilin ana amacinin dedikodu yapmak oldugu aci gercegi. Hayirrr olamaz dediginizi duyar gibiyim 🙂 Normalde ne zaman diller hakkinda dusunsek, dunya hakkinda edinilen bilgileri aktarmanin dilin birincil amaci oldugu yanilgisina kapiliriz. Ama, gercek dil kullanim istatistiklerine baktigimizda sosyal baglar kurma ve sosyal bilgileri degis tokus etmek cok daha yaygin. Mesela, antropolog Robin Dunbar ve arkadaslarinin yaptigi bir calisma genel konusma zamaninin %65’nin kabaca dedikodu diye adlandirabilecegimiz sosyal muhabbetlere ayrildigini gosteriyor. Meksika’daki Zinacatan yerlileri arasinda yurutulen bir baska calismada ise kaydedilen 1754 konusmadan %78’i sosyal konularla ilgili cikmis. Dunbar, bir baska calismada universite ortaminda yapilan konusmalarin iceriklerini daha detayli incelediginde, kisisel iliskiler (ya ortamdaki veya o an orada olmayan ucuncu sahislar hakkinda) konusma iceriginin yaklasik olarak %38’ini kapsarken, %24’luk bir baska kismi da daha genel kapsamli kisisel tecrubeler ile ilgili cikmis, ki sonucta ikisi de sosyal bilgiyle ilgili. Universite ortamindaki diger potansiyel akademik veya entellektuel konusmalari da hesaba katinca, bunlar oldukca yuksek rakamlar.
Dunbar dilin temel olarak sosyal amaclar icin kullanilmasini sosyal birlikler olusturmaya yarayan primatlarin birbirini temizlemesinin (ing. grooming, turkcede bundan sonra timarlamak diycem atlardan bahsettigimi sanmayin) fonksiyonunu devralmasindan ileri geldigini savunuyor. Bu ilginc goruse gore, dil giderek artan sosyal gruplardaki giderek artan sosyal baglar ile mucadele etmek icin evrildi. Timarlama zaman alan bir aktivite. Diger yasamsal ihtiyaclara ayrilmasi gerek zaman da goz onune alindiginda, bir maymun ancak cok sinirli sayidaki baska maymunu timarlayabilir. Mesela, primatlar genel olarak gunlerinin %20’sini birbirlerini timarlamaya ayiriyorlar, ki bu Dunbar’in hesabina gore en fazla 80 kisilik gruplara izin veriyor. Dedikodu bu acidan cok daha etkili, sonucta bir insan birden fazla insanla ayni zamanda konusabiliyor. Yine Dunbar’in hesabina gore, gunun %20’sini ayirarak sadece uclu diyaloglarla bile 150 kisilik saglikli gruplar olusturmak mumkun. Neden uc kisilik diyalogla sinirliyoruz derseniz, ucten sonra diyaloglarin sosyal bag yapici etkisi zayifliyormus.
Dedikodu temel olarak sosyal baglar kuruyor, ama bunun disinda da (ya da bunu yaparken) politik manipulasyon, terapatik, bilgi aktarimi, sosyal normlari ogrenme gibi baska bir cok ise yariyor. Mesela, yapilan arastirmalar isyeri ortamlarinda calisanlarin patronlari veya ustleri hakkinda dedikodu yapmalarinin patronlarina veya ustlerine karsi duyduklari negatif duygularin (cogunlukla kiskanclik) desarj olmasini sagladigini, onlari rahatlattigini gostermis. Dedikodunun butun foksiyonlari hakkiyla anlatmak beni asar. Ben sadece su sosyal baglar olusturma kismina ve bilgi aktarim kismina biraz daha bakip bitireyim diyorum.
Dedikodu sosyal baglar olusturmaya yariyor dedik. Primatlardaki timarlamada sosyal baglarin nasil kuruldugunu gormek cok daha kolay. Timarlama, ayni masaj gibi, timarlanan hayvani endorfin salgilatarak rahatlatiyor. Yani, sadece timarlama aktivetisinin kendisi timarlayan hayvan ile iyi duygulari iliskilendiriyor. Dedikodu konusunda da benzer rahatlatici hisler yolu ile iyi duygulari iliskilendirme mekanizmalari soz konusu muhtemelen, ama bu henuz daha arastiriliyor. Tabi, isin icine dil kullanimi gibi komplex bir yetenek girince, anlamasi ve arka plandaki sosyal bag kuran mekanizmalari cozmesi daha cok zaman aliyor. Ama su an icin, dedikodu sirasinda en azindan bir sosyal taahuttun ( “Ben burada durup seninle konusmayi surada baska biri ile konusmaya yegliyorum” gibi) karsi tarafa iletildigi ile yetinebiliriz sanirim.
Dedikodu ayni zamanda bilgi aktarimina da yariyor dedik. Dedikodu ile aktarilan en az dort tip bilgi transferinden bahsedebiliriz: bir insanin sosyal aginin icindeki insanlari takip etme; bir arkadas, muttefik veya es olarak avantajlarini reklam etme (veya rakiplerin dezavantajlarini afise etme); kisisel problem icin tavsiye arama; ve son olarak belescileri kontrol etme. Yapilan arastirmalar ilk ikisinin sosyal konusmalardan en yaygin konulari teskil ettigi, son ikisinin ise %5 gibi cok kusuk bir miktari kapladigi gostermis. Kendi avantajlarini reklam etmenin niye oldugu acik, ne kadar cok arkadasin, muttefigin varsa hayatta o kadar basarili olursun. Sosyoloji ve ekonomide buna “sosyal kapital” deniliyor, paradan bile kiymetlidir akli olan insan icin. Sosyal aginindaki insanlari takip etme de ona paralel giden insan psikolojisinde sosyal iliskilerde ambient farkindalik denen bir kavram ile alakali. Yakinlarinizin hayatlarindan detayli olarak haberdarsinizdir da oyle cevrendeki herkesi detayli olarak takip edemezsiniz. Yine de hani cevremdekilerin ne yapip ne ettiklerini kabaca bileyim ne olur ne olmaz hesabi bi itki de vardir ama. Iste sosyal iliskilerde ambient farkindalik o ve dedikodu da bu farkindaligi saglamaya yariyor. Misal, twitter ve facebook status updateleri de yine ayni ambient farkindaligini sagliyor gunumuzun dijital caginda.
Velhasil, insanlarin agzi torba degil ki buzesin ama buzemeyisimizin de sebepleri var. Dedikodu sosyal hayati kuran ve onu daha sonra da kontrol altinda tutan temel yapi taslarindan biri. Cevremizdeki insanlarin agzina dusmeyelim diye nasi kendimizi yirttigimizi anlatmama gerek yok herhalde. Ya da agizlarina dusunce ondan kacmak icin neler yaptigimizin.
NazIm
merhaba almanya da yasiyorum.onbes sene oldu buraya geleli.memleket hasretinden bahsetmeyecegim.cünkü ona empati yapilamiyor.yasamayan bilmiyor.
edebiyatcilar katili yazarlar,escinseli yazarlar,zengini yazarlar,fakiri yazarlar.ama göcmenligi yasayanlar yazar en iyi.
siz blog yazarlari o kadar önemlisiniz ki bizim icin..nefes aliyorsak buralarda sizden gelen enerji ile.
sizin blogunuzdan cok sey ögreniyorum.yorulmayin.devam edin lütfen..
merhaba ayse
yorumların icin butun prenses yazarlari adina tesekkur ederim. okundugumuzu bilmek bizim icin en buyuk motivasyon kaynagi. bu arada ben turkiyeye dondugumde bir yazi yazmistim tarhana corbasi basligiyla. onun son paragrafinda benim bu gurbetlikten ne anladigimi anlatmistim biraz. hani henuz gormediysen diye. “iceriden” ve “disaridan” bakmak arasindaki uyum ve celiski neredeyse butun prenses yazarlarinin temel dertlerinden biri yazi yazarken. o yuzden daha cok yazi cikar gurbetten… yorumlarini ve fikirlerini esirgemeyesin..
bahsettigim yazinin linki de burada:
https://www.prensesemektuplar.com/2009/08/tarhana-corbas.html
merhaba ayşegül hanım.yıllar önce ağrı doğubayazıtta kurtuluş ilk öğretim okulunda görev yapan ve bize 4 yıl emek veren öğretmenimi arıyorum. bu yazıyı okuyunca bir ümit öğretmenimsinizdir diye yorum yazdım. siz iseniz lütfen bana ulaşırmısınız.
acilarindili@hotmail.com