Mahpusların Açmazı
Tuna Enduluste hapse dusunce aklima mahpuslarin acmazi (prisoner’s dilemma) geldi. Iki kisi hirsizlik sucundan yakalanir ve ayri hucrelere kapatilir. Polis sucu onlarin islediginden suphelense de elinde bunu ispatlayacak ne bir delil ne bir tanik vardir. Uyanik bir savci isi bana birakin der. Ikisi ile ayri ayri bulusup su teklifi goturur: Sucunuzu itiraf edersen, seni iyi halden serbest birakip butun sucu otekine yukluycem. Sessiz kalan bu durumda 20 yil hapis cezasi alicak. Ama eger ikisi de itiraf ederse, savci ikisini de serbest birakamayacagindan, cezayi bolusturup ikisine de beser yil ceza vericek. Lakin, eger ikisi de susar ve suclarini itiraf etmezse, hakim delil yetersizliginden ikisine de bir yildan fazla ceza veremiyecek. Boylesi bir teklifte sucunu itiraf etmeli mi etmemeli? Aklin yolu birdir derler, kendi cikarini baskasinin kararlarina birakmamak lazim, hele ki elini kolunu sallayarak hapisten cikmak gibi ayartici bir dusunce ihanete tesvik ederken, tek susan taraf olup da 20 yil hapis cezasi almak gibi bir risk varsa. Sorun su ki, ikisi de sadece kendi cikarini dusunur otekini umursamazsa, ikisi de beser yil yiyip yerine oturacaklar. Ikisi de kaybedicek. Oysa ki ikisi de sussa, ikisi de bir yil ile pacayi siyiracaklar. Iste, mahpuslarin acmazi bu, sadece kendi cikarini dusunen iki rasyonel bencil birey, nasil birlikte hareket edebilir?
Mahpuslarin acmazi bencillik ve isbirligi arasindaki o ince kirmizi hatti anlatiyor. Birlikten kuvvet dogar tartismasiz, ama iki bencil birey nasil birbirine ihanet etmeden bir birlik olusturabilir, ozellikle de bireysel cikarlarini tehdit altinda hissettigi durumlarda. Oyun teorisinde ele alinan bu acmazin iki optimal sonucu iki tarafin da birbirine ihanet etmesi veya iki tarafin da sessiz kalip isbirligi yapmasi. Rasyonaliteyi karsi taraf hangi hamleyi yaparsa yapsin benim icin en faydali olan sey olarak alirsan, ihanet secenegi kacinilmaz. Ama neyse ki bu analiz mahpuslar acmazi yalnizca bir kere oynandiginda gecerli. Gercek hayatta oyun tekrar tekrar oynananiyor, oyun tekrarlandigi zaman rasyonel stratejiler de degisiyor tabi. Ekonomi, sosyoloji, siyaset bilimi gibi degisik alanlardan oyun teorisyenlerinin katildigi mahpuslar acmazi turnuvalarinda yillardir tek bir galip var: Kisasa kisas (Tit-for-tat). Bu strateji oynayan bir oyuncu ilk hamlesinde isbirligi yapip sesiz kaliyor, sonraki hamlelerde ise karsi taraf bir onceki elde ne yaptiysa onu yapiyor. Isbirligi yaptin, karsi taraf ihanet mi etti, sen de ihanet etmeye basliyorsun karsi taraf isbirligi yapana kadar. Isbiriligi yaptin karsi taraf da isbirligi mi yapti, ne guzel mutlu mesut karsilikli isbirligi yapmaya devam edip birlikten kuvvet doguruyorsunuz. Kisasa kisasin basarisinin ardinda uc temel ozelligi yatiyor: Iyiligi, en basta isbirligi ile basliyor, intikam almasi, ihanet ederseniz o da size ihanet ediyor, ve bagislayici olmasi, siz isbirligi yaparsaniz sizi hemen affedip o da isbirligi yapiyor.
Daha once ortak mulklerin trajedyasinda problemin ekoloji ve kuresel isinmayla alakasina deginmistim. Mahpuslar acmazi da ortak mulklerin trajedyasi ile birebir iliskili, hatta ayni problemlemin matematiksel modeli aslinda. Kuresel isinmaya karsi dunya capinda isbirligi yapmamiz gereken, ama liderlerin bir turlu harekete gecemedikleri kendi acmazimiza bir de bu gozlukle bakalim istedim. Butun ulkeler isbirligi yapsa, her ulkenin ekonomisi biraz yara alicak, ama yasayacagimiz yikimla kiyaslandiginda bu hepimizin icin yine de en faydali cozum. Oysa ki her ulke kendi bireysel cikarlari icin en mantikli olani yapmaya calistiginda, hepimiz birbirimize ihanet edip hepimiz icin olabilecek en kotu sonuca surekleniyoruz.
Isin trajikomik yani, Tuna enduluste Kopenhagda isbirligi yapalim, birlikten kuvvet dogsun hepimizin icinde yasadigi dunyamizi kurtaralim dedigi icin hapse atildi, dunyanin bir cok yerindeki benzer aktivistlere oldugu gibi. Kendi cikarini maksimize etmeye calisan sirketler, devletler ise aslinda tum insanliga ihanet etmelerine ragmen disarda elini kollunu sallayarak serbest geziyorlar. O zaman Selda Bagcan’in o guzel sesinden butun prenseslere ama ozellikle hepimiz adina mapus damlarina dusen Tuna’ya gelsin: Adaletin bu mu dunya 🙂
NazIm
Ortak mülklerin trajedyası (tragedy of commons) ve mahpusların açmazı teorilerinin pratikte tartışılması önündeki ortak sorun, baştan insanların rasyonel varlıklar olduğunu kabul edilmesi. Esasında mikroekonomi'ye giriş dersinin ilk önermesi "insanlar rasyoneldir" ve ikinci cümlesi de "insanlar bir şeyi elde etmek için başka bir şeyden vazgeçmek durumundadır (people face trade offs)". Halbuki insanoğlunun duyguları olan, merhameti, vicdanı, kabulleniciliği olan varlıklar olduğunu kabul etseydi oyun teorisyenleri veya ekonomistler, bu teoriler hayat bulmazdı.
Birlikte yapılan, ticaret dışı, işlerde bu teorileri doğrulayabilmek bana zor geliyor açıkçası. Çünkü önerme 1) ben bir insanım, önerme 2) ben irrasyonel birisiyim. Bir örnek vereyim. Diyelim iki arkadaşımla (arkadaş kısmı önemli, sıradan herhangi iki insan değil bunlar) aynı evi paylaşıyorum ve bulaşıkların yıkanması gerekiyor. Mutfağın temiz kalabilmesi için A) Herkes kendi bulaşığını yıkar. B) Bulaşık sırası konur. C) Bir kişi sorumluluk sahibidir ve kendi bulaşıklarını yıkar, diğerleri de çok meşgul oldukları için ve hazır yıkayan var diye ona yığar. Eğer C seçeneği ortaya çıktıysa diyebiliriz ki, bu kişiler arkadaş oldukları için eğer bulaşıkları yıkayan şahıs diğerlerinin meşgul olduğunu anlıyor ve onlara karşı merhamet duyuyorsa bir kere yıkar, iki kere yıkar, üçüncü de tabakları kafalarına atar. Belki. Ama belki de o görevi edinmiştir evde ve de bulaşıkları yıkamaya devam eder. Demek istediğim o ki vicdan ve merhamet, yani insanı insan yapan olgular bir değişken olarak alındığında bu teorileri pratiğe oturtmak çok güç.
Küresel ısınma mevzusunda da bunun böyle olduğunu düşünüyorum. Ancaaaaakkkk…. Ticari çıkarlar söz konusu olduğu için BM ülkeleri içinde merhamet, vicdan gibi insani değerleri gözlemenin imkansız olduğunu da kabul etmek lazım. Sorun şu ki, ortak mülk: Dünya. ve vicdani, merhameti olan kişilerde bunun içine edilmesini durdurmaya çalışan sokaklardaki insanlar, itaat etmeyenler. Ama eğer bir sonuç alınması için esas aktörlerin BM üyesi devlet başkanlarının (ki hepsi büyük endüstri lobilerinini baskılarıyla Kopenhag'da boy gösterecek) olduğunu kabul edersek bu bir trajedya olmaktan çıkamaz. Çünkü ortak mülklerin trajedyası teorisinin önerdiği en makul çözüm "özel mülk" amma ve lakin dünya bir bütün. ve atmosferin bir kısmını ya da okyanusun bir kısmını özelleştirmenin imkanı yok. Su akar, hava uçar….
O zaman, bence, çözüm vicdanlı, merhametli ve duyarlı insanları aktör haline getirebilmek. Yani her bir bireyin içindeki, bu saydığım değerlere sahip, INSAN'ı bulup onunla ve diğer INSAN'larla elele tutuşup sokaklara, meydanlara, meclislere, toplantılara katılarak varlığını fark etmesi ve fark ettirmesi….diyorum naçizane.
Super mantik yurutme Gunduzyeli, biraz daha inceleyelim bakalim sorunu. Oyun teorisyenlerinin ve ekonomistlerinin analzilerinin biraz sig olduguna katiliyorum, ama sanirim seninkinden farkli sebeplerden. Insanlarin merhamet ve iyilik anlayislarina su asamada girmeyim, ama belki bir ara "Merhamet, iyilik ve diger erdemler uzerine" diye Nietzsche kokan bir yazi yazarim. Simdilik sadece merhamet ve iyilik de sutten cikmis ak kasik degil, onlarin arkasinda da genelde baska sebepler var diyelim.
Bence oyun teorisyenlerinin sig kactiklari nokta cikari (utility) at gozlukleri ile tanimlamalari. Ilkokulda hocam problemi anlamak yariya yariya cozmektir derdi hep, ben de hayatimda karsilastigim problemlere hep o mottoyala yaklasiyorum. Gel once problem uzerine biraz daha dusunelim, gercekten sorunun ne oldugunu anlamak icin. Simdi, tek seferlik oyunda karsi tarafin ne yapicagini kestiremedigin icin isbirligi cok riskli, ihanet edenin odeyecegi hic bir bedel yok bu durumda. Tekrarli oyunlarda ihanet edenin odeyecegi bir bedel var ama: Bir sonraki ellerde artik isbiriliginin getiridigi avantajlardan mahsur kalicak. Yani tekrarli oyunlarda isbirligi eden uzun vadede kazancli cikiyor, bir iki el kaybetse bile. Tit-for-Tat'in zaferinin arkasindaki sir bu. Yanliz gercek hayatta bir farklilik daha var, kimin isbirlikci kimin guvenilmez oldugunu bir kac deneme yapmadan cogu durumda bilemiyorsun. Matematiksel olarak eger isbirlikciler bir birlerini bulup duzenli isbirligi yapamazlarsa, ihanetciler surekli aktor degistirerek cok daha avantajli hale gelebiliyorlar.(vur kac taktigi) Buna oyun teorisinde evrimsel olarak stable bir strateji degil deniyor, cunku baska stratejilerden istilaya acik.
Gercek hayatta karsimiza cikan sorun tam da bu,isbirligi yapmadan isbiriliginin faydasini toplayan belescileri nasil ayirt edicez. Dedigin gibi oda arkadaslari arasinda sorunu cozmek daha kolay, cunku o adamlari biliyorsun, nasil davranacaklarini kestirebiliyorsun. Daha buyuk eksenlerde, yabancilarin bir birleri ile etkilesimlerinde sorun tekrar nuks ediyor. Cunku etkilesimde olanlarlar birbilrerinin nasil davarancaklarini kestiremiyor, o yuzden senin davranisindan bagimsiz olarak kendileri icin en faydalini olani seciyorlar.
Problemi bu perspektifte gorursen, cozumu de gorebilirsin. Eger insanlarin karakterlerini onlarla interaksiyona girmenden tahmin edebilirsen, onlara nasil davranman gerektigini ayarlayabilirsin. Tanimadigin bir insani nasil tahmin edicen peki? Taniyanlara sorsana. Benim cozum onerim bu. Insanalarin onceki ellerdeki davranislari, baska ellerde onlarla interaksiyona girecek insanlar icin cok onemli bir bilgi iceriyor: Insanin karakteri. Eger toplum icinde bir un (reputation) sistemiyle bu bilgiyi herkese ulasilabilir kilarsan, isbirligi edenler mutlu mesut isbirligi edebilirler, ihanetcilerinde kim oldugunu herkes bildiginden onlar toplumun nimetlerinden faydalanamazlar. Ebay veya gittigidiyordaki kullanici feedback sitemi tam da bu amaca hizmet ediyor: Daha onceki alisverislerindeki tavrin, daha sonra seninle alisveris yapmak isteyecek insanlarin sayisini belirliyor.
Buradan Kopenhaga gelirsek, bence cozum iyi yoneticler degil, iyi bir bilgi akisi. Kopenhagda bir sey olmayacak, ama asil kampanya kopenhagda bir sey olmasinin onunu tikayan sirketleri devletleri butun topluma afise edebilmek ki ona gore insanlar hepimize ihanet eden sirketlerden alisveris yapmak isteyip istemediklerine karar versinler.