Poliamoria bir nedir?
Memleket ve dünya gündemi sinir bozucu bir ton haberle doluyken, Sevgili Prenses, haftasonun renklensin diye seni yeni bir sosyal (ve “poli”tik?!) hareket olan Poliamoria’yla tanıştımak istedim.
Poliamor: Poli yani “çok” ve amor yani “aşk” kelimelerinin birlesiminden oluşmus bir kavram. Sanırım bu açıklama sana biraz fikir vermiştir. Evet, çok aşklılık hareketi, yani Poliamoria.
Aklımda uzun süredir dolanıp duran, ütopya olarak tanımladığım kişisel bir hayalden yola çıkarak kendimi Madrid’de aralarında bulduğum Poliamor Madrid topluluğunun toplantılari ve onlarla yaptığım röportajlar sonucu bu konuda epey bilgi edindim ve bunları seninle paylaşmaya karar verdim.
Öncelikle sana biraz Poliamoria hareketinin tarihinden söz etmek istiyorum. Daha önce de bahsettiğim gibi kökenleri Özgür Aşk ” Free Love” kavramı yani 70’lerin hippi hareketinden gelse de aslında Poliamor adını alması 1990’da gerçeklemiş. Poliamor adını aldıktan sonra da özgür aşk hareketinden ayrılmaya ve birden çok sekse dayalı ilşkinin aynı anda yaşanabilmesi olarak tanımlanarak, sadece aşkın tadını çıkarmak ile bağlantılı olan özgür aşk hareketinden ayırmış kendisini. Aslında 1970’lerde kabul edilen “open marriage” yani açık evlilik kavramından geliyor. Bu kavram evli çiftlerin başka ilişkilere de girebilme haklarının bulunduğu bir yapı. 1990’lardan itibaren de kendisini evlilik kurumundan ayırarak Poliamor adı altında bir yaşam şekli ve hareket olarak kabul edilmiş.
Son yıllarda yapılan Poli web sitesi ve Londra’da düzenlenen Poli haftası ile de sesini duyurmaya başladı. Şimdilerde internetin de yardımıyla insanlar birbirlerini bulup daha kolayca örgütlenebiliyor ve özellikle Avrupa ve ABD’nin farklı yerlerinde lokal gruplar oluşturarak piknikler, buluşmalar ve benzeri aktiviteler düzenliyorlar. Etikçi monogamistlerin (tutucu tek eşlilik yanlılarından bahsediyorum, hepsinden değil) karşı çıkışına ve toplumun genel önyargılarına başkaldırmaya da devam ediyorlar. Poli haftası dışında Gay ve Lezbiyen hareketi ve Feminist hareketten de besleniyor Poliamor hareketi. Ortak eylemlere katılıyor, birbirleriyle fikir alışverişinde bulunuyorlar. Polimor hareketinin de hedefinde toplumun değer yargları ve baskın olan heteroseksüelist, erkek merkezli, tek eşli aile kalıbı olduğu için benzer çizgilerde yürüyorlar esasında. İnternet teknolojisinden de diğer yeni sosyal hareketlerde olduğu gibi oldukça faydalanıyorlar. Forumlar, chatroomlar, hatta ilişki kurma siteleri olan Date site’lar aracılığı ile birbirlerini tanıyor, birbirlerinin nasihatlarını dinleyip deneyimlerini paylaşırken cinsel politikalar hakkında tartışabiliyolar.
Şimdilerde 26 Eylül, Londra’da kutlanan Poli gününde (Polyday) Poliamorus kardeşler biraraya geliyor, workshoplara katılıyor, konuşuyor, konferanslar veriyor ve Seks-free kabare izliyorlar. Son zamanlarda ortaya çıkan CAAN (the Consenting Adult Action Network), yetişkin insanların hükümet politikalarından bağımsız olarak kendi cinsel tercihlerini yapabilmeleri için kampanya düzenliyor ve poli protestocularını eyleme çağırıyor. İngiltere’deki polilerin ABD’dekilerden çok daha politik oldukları da bir gerçek. ABD’de daha çok cinsellik ve pratik sorunlar konuşulurken İngiltere’deki toplantılar, politik aktivizm havasında geçiyor ve tartışılan konular da feminizm ve eşcinsel hareketi de harekete dahil eden cinsellik politikaları oluyor. Hatta İngiltere’deki poli aktivisterden bir kısmı kendisini “Relationship anarchists” yani ilişki anarşistleri olarak tanımlıyor ve bunu bir dünya görüşü olarak tanımlıyor. Oldukça radikal bir duruş tabii. Toplumun içindeki güç hiyerarşilerini kırmaya inanıyor ve bunu hayatlarında uygulamaya girişiyorlar. Nasıl Queer kavramı hetero/homo, kadın/erkek olmanın ötesine geçiyorsa poliamoruslar da tek eşli/çok eşli olmanın ötesine geçiyorlar. Bu haraket henüz gay-lezbiyen haraketi içinde veya feminist hareket içinde yeterince saygı görmüyor ne var ki. Yani halen elle tutulur bir çoğunluk olarak varolamadıkları gibi, bu diğer cinsiyet odaklı hareketler içinde de varlıklarını kabul ettirebilmiş değiller. Öncelikle kabul görmekle başlayacak bir yardım ve kabullenme, cinsellik veya cinsiyetçiliğin ötesine geçip kavramlara uzaktan bakabilme kapasitesini getirecektir. Çünkü poliamor olmak da aynı şekilde insanların hayatlarını, yaptıkları işleri, aileleri tarafından toplum tarafından kabul edilebilirliklerini etkiliyor ve bu yüzden çoğu poliamorus, kapalı olarak bunu yaşayabiliyor. Aynen eşcinsllerin büyük çoğunluğunda olduğu gibi. Ayrıca bu hareket üçüncü dalga feminizmin sonucunda ortaya çıkmış olması ve yazılan 5 kitabın da kadınlar tarafından yazılması ile de feminist harekete yakınlaşıyor.
Tabii ki akıllarda kavram karmaşaları var. Mesela hepimizin aklından poligami ve poliamor arasinda ne fark var ki sorusu geçmiştir. Önce bu konuya bir açıklık getirip sonra açık ilişki kavramına değineceğim.
Aradaki en büyük fark poligami kavramının sosyal olarak kabul edilmiş bir yapı olmasında. Mesela Sarmansuyu köyündeki Ahmet Efendi’nin dört karısının olması sosyal olarak bulunduğu toplumda kabul edilmiş birşey. İkincisi bu kadınların hiçbir seçme şansı yok. Buna mecburlar çünkü sosyal yapı bunu gerektiriyor. Özgürlük söz konusu değil. Poliamor da ise tüm taraflar için sonsuz bir özgürlük söz konusu. Poliamor’un bazı ilkeleri de var. Bunlar öncelikle taraflar arasında konsensus sağlanmış olması, ki Poligami’de bu söz konusu bile degil. Tıpkı monogamide olduğu gibi sosyal olarak dayatılmakta. Bunun yanında Poliamor da yüzde yüz bir şeffaflik söz konusu. Yani dürüstlük en önemli ilkelerden birisi. Monogamik görünüp de başkalarıyla birlikte olan bir çiftten poliamorus bir çiftin temelde ayrıldığı noktalardan birisi bu işte. Fakat Poliamor’dan kasıt açık ilişki de değil. Çünkü açık ilişkide bir hiyerarsi söz konusu. “Yani bir sevgilim var ve diğerleriyle de cinsel anlamda birlikteliklerim oluyor ama sadece bir tane sevgilim var” gibi. Bu bağlamda açık ilişki monogamik bir yapı oluyor. Burada da dürüstlük söz konusu ancak yine tek eşli bir ilişki bu.
Poliamorda aşk söz konusu, birden fazla kişiye aşık olmak ve hisler ön planda. Akla geldiği gibi sadece cinsellikle ilgili bir kavram değil.
Kavramları netleştirdikten sonra sıra akla gelen bazı problemlere ve çözümlere değinmeye geldi. Çünkü poliamor teoride ideal görünse de pratikte problemli olması çok beklenir bir sonuç. Tabii aynı şey monogamik ilişkiler için de geçerli.
Poli toplantılarından birinde yaptığım röportajdan bir kesit:
Sizce en büyük sorun ne?
“Öncelikle en büyük sorun havada kalan meseleler. Olaylar netleştirilmediği sürece yani havada kaldıkları sürece daha tehlikeli bir hale geliyorlar. Herşeyi netleştirip konuşmak, çözüm üretmek gerekiyor.
En önemli unsur ise aşk ve güven meselesi. Bunları konuşmak gerekiyor. Yani Poliamorda en önemli şeylerden biri güven duygusu. Sandığımızın aksine güven tek eşlilikle ilgili bir kavram değil sadece. Güven vermek ve bağlılık söz konusu.”
Taraflar arasında nasıl bir iletişim söz konusu?
“Benim üç tane sevgilim var. Oturup konuşuruz birini daha aramıza almak istiyorsak.”
“Herkesin poliamoru yaşayışı farklı. Benim tüm sevgililerim birbirlerini tanıyorlar ama illa da böyle olması gerekmiyor. Anlaşamıyor ya da tanışmak istemiyor olabilirler. Herkesin kendi yasayış şekli vardır poliamoru.”
Topluluk olarak aktiviteleriniz oluyor mu? Amaç nedir?
“Biz Poliamoruslar için partiler, kamplar, film gösterimleri ve toplantılar düzenliyoruz. Böylece bu hareketin görünürlüğünü arttırarak sosyal yaşanırlığına işaret ediyoruz. Bir yandan da pratik sorunlarımıza çözümler arıyoruz. İnsanlara bu hareketi tanıtıyor ve kendilerini özgürleştirebileceklerini onlara kanıtlıyoruz.”
“Bu aktivitelere ne kadar çeşit insan gelirse görünürlüğümüz o kadar artıyor. Sosyal çeşitlilik çok önemli.”
” İnsanların aşka olan korkularını yenmelerini sağlamaya çalışıyoruz.”
“Poliamor rekabet yerine güveni ve dayanışmayı koyuyor.”
Mogamik insanlar da poliamor ilişkisi yaşayanlarla birlikte oluyorlar mı?
“Bazen monogamik insanlarla poliamor ilişkisi yaşıyorum. Onlar kabul ettiği ve birbirimizin seçimine saygı duyduğumuz sürece sorun olmuyor.”
Kafadaki tabuları ve kalıplaşmış düşünceleri yenebiliyorlar mı insanlar?
“Bazıları ilk başta anlayışlı fakat sonradan sorun çıkarıyorlar. Kafalarının bir kenarında “Gerçekten aşık olursa diğerlerini bırakır.” fikri var. Bu düşünce kafalardan atılmadıkça poliamor ilişki mümkün olmaz.”
Peki ya kıskançlık?
“Ben poliamorusum ama sevgililerimden birisi başka birine aşık olunca rahatsiz oluyorum. Kıskançlık hissediyorum. Bu duyguyu yenmem gerekiyor ve bunu konuşarak hallediyorum. Bu bir gelişim süreci. Hep tek olmak istiyoruz. Bu bir yanılgı; evrimleşmeliyiz.”
Bence en büyük sorun kıskançlık ve benimsemeyle başlıyor işte. Bu sorunun çözümü duyguların sorumluluğunu almakla mümkün. Yani en önemli şey kişisel gelişim ve evrimleşme. Örneğin arkadaşlar arasında da kıskançlık söz konusu. Ancak sosyal olarak kabul edilmediği için insanlar bu duygularını kontrol etmekte zorlanmıyorlar. Aşk ilişkisinde bize dayatılan tek olmak olduğu için bu duygumuzu kontrol altına almıyoruz. Oysa bu irrasyonel bir duygu; ne kadar insanca olsa da. Ve bizi rekabete itiyor. Bu duyguyu yenmek pratik hayatta uygulamalarla mümkün. Duygularımızla yüzleşmeli ve bunu öğrenmeliyiz. Poliamorda kıskançlık oluyor ve bunun en önemli nedeni insanların ilgi gösterme konusunda eşitsiz davranmaları. Tarafların bu konuda dikkatli ve hassas olması gerekiyor anladığım kadarıyla.
“İnsanlar ilişkilerini sahiplenme ve korku üzerine kuruyor. Onu bana tercih etti, başkasına benden daha çok önem veriyor kelimeleri sıkça duydugumuz monogamik sorunlar aynı zamanda. “
“Poligamide sahiplenme yok. Taraflardan ötekisi, bir cisim olarak algılanmaz. Ama kıskançlık duygusu söz konusu oluyor.”
Peki ya ben ona ihtiyaç duyduğumda o başkasıyla birlikte ise ne olacak?
“Bu sorun en büyük sorun olacak gibi görünüyor. Fakat aslında aynı sorun monogamik ilişkide de söz konusu. Ya ben ona ihtiyaç duyduğumda o annesiyle olmayi tercih ediyorsa? Ya da en yakın arkadaşıyla?
Yani sorunun temelinde poliamor ilişkisi yaşamak yatmıyor. Bu her ilişkide en önemli paradoks. Poliamorda başka bir önemli sorun adaletsiz davranmanın getirdiği suçluluk duygusu. Bunu konuşup yenmek gerekiyor. Nasıl kıskanan taraf kıskançlığının sorumluluğunu üstleniyorsa karşı taraf da bundan etkilenip suçluluk duyarsa bu duygusunun sorumluluğunu üstlenmeli.”
“Sevgililerimden birisinin babası ölmüştü ve diğeri de çok kötü bir olay yaşamıştı. Sorumluluk hissedip ikisiyle de uyumadım. Seçim yapmadım. Suçluluk hissetmek istemedim ve kanepede yanlız uyudum.”
” O kadar kıskancım ki bazen uyurken kulaklarıma tıkaç takıyorum. Diğer sevgiliyle seslerini duymamak için.”
“Ben sevgilim diğer sevgilisiyle olduğunda ona bu şansı verdiğim için mutlu oluyorum. Onu daha mutlu edebildiğim için. Kendimi bu yüzden özel hissediyorum. Ben onun için çok özelim.”
“Aynı anda gelirlerse birini seçmek zorundasındır. Ve seçimini yaparsın. Diğerinin de bunu anlayıp saygı duyması gerekir.”
” Günüme bağlı olarak sevgilim başka bir sevgilisiyleyken kızdığım da oldu, hoşuma gidip kendi kendime tatmin olduğum da…”
“Bu anlayış ilişkiyi başka bir boyuta taşıyor. Poliamordaki problemler sosyal kabul edilirliği olmadığı için göze batıyor.”
Özel günleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
” Noel, doğum günü, tatil geçirme gibi ortak seçimler iyi bir organizasyon ile aşılabilir.”
“Ben birisiyle birlikte yaşadığım için diğeriyle tatile çıkıyorum”
“Çocuklara ortak bakılıyor. Bu çocuk için çok sağlıklı. Tek bir anne baba modeli olmuyor önünde”.
Eşcinseller ile heteroseksüeller arasında poliamoru yaşayışta farklar var mı?
“Eşcinseller de heteroseksüeller kadar kıskanç. Arada fark yok. Özellikle lezbiyen ilişkide dengeler çok hassas oluyor.”
Böyle işte Prenses, alıntılar yaparak konuşulanları ve izlenimlerimi özetlemeye çalıştım. Sen bu “çokaşklılık” hareketini sindiresin diye yanına The Blues Brothers’dan “Everybody Needs Somebody to Love ” veriyorum iki doz.
Afiyet olsun…
Sevgili Poliamoria yazarı öncelikle merhaba, yazdıklarını ilgiyle okudum. Zaman ayırarak apış arası başına dert olmuş bir toplum için oldukça faydalı bir paylaşım olduğu için öncelikle teşekkür etmek istiyorum, aklına, kalemine, yorumuna, zamanına sağlık… Pek çok konuda katıldığım hususlar var, hem de pek çok konuda. En can alıcı nokta ise bence “KISKANÇLIK” ve “PAYLAŞAMAMA” duygusundan kaynaklanıyor gibi bir his var içimde ? 😉 Bir insanın birden fazla insanı sevmesi, her birinde farklı tadlar bulması keyifli kuşkusuz ve birlikte olduğu kişi yada kişilere de bu hissi tattırması güzel. Ama şöyle bir ikilem oluştu bende… Dedim ya “KISKANÇLIK” ve “PAYLAŞAMAMA” duygusunu aşmak için mi böyle bir hareket var acep 🙂 Bir insanın birden fazla insanı sevmesi ile kıskançlık ve paşlaşamama duygusunu yenmesi arasında çok ince bir çizgi var bence. Bu konuyu ülkemizde yaşanan gerçekler üzerinde düşünürsek, yazındaki yorumunda da gayet güzel örnekleme yapmışsın. Çok eşli günümüz modern yaşamından hala geride kırsal kesimde yaşayan Türk erkekleri… Gerçi bu biraz erkek egemen bir poliamoria hareketi :)) Haa bir de işin başka boyutu daha var, büyük şehirlerde ise çapkınlık adı altında evlilik, sevgililik vb ilişkiler içinde yaşanan adına kaçamak dediğimiz ilişkiler. Kırsal kesimdeki kadın hadi ekonomik olarak kocaya bağlı diyelim. Büyük kent yaşamında ekonomik özgürlüklerini kazanmış kadınlar da sevgi ve aile kavramına bağlılık adı altında başka bir ezilmişlik sinsilesi içerisinde değil mi? Kentlerde yaşayan kadınlar hiç mi şiddete maruz kalmıyorlar ? Konu biraz dağılmaya başladı farkındayım :)) Ama işin en temelinde her zaman savunduğum gibi insanın önce “KENDİSİNİ TANIMASI” yatıyor… Pek çok insan kendisini tanımadan sosyal kuralların ya da dini yaptırımlar çerçevesinde konmuş kuralların esiri olarak yaşıyorlar. Eminim pek çok insan kendisini tanımadığı için sürü psikolojisi içinde sırf sürü kuralları öyle istiyor diye hareket ediyor… Çok mu iddialı oldu? :)) Bir başka konuya daha touch etmek istiyorum 🙂 Bazen de insan aslında yapacağı şeyi kafasına koymuştur ama ille de başkasına akıl danışma gereğini duyar. Bu bazen kendi kararının onaylanmasına ihtiyaç duymasındandır ya da yapacağı şeyin doğru olup olmadığından emin olmadığı için bu kararı tek başıma almadım diyerek sonuçlara birilerini ortak etme isteğidir. Bir de temeli olmayan ve paranoya boyutlarındaki kıskançlık insanın kendisine güvenmemesinden kaynaklanıyor bence bunun başka bir açıklaması yok. Kimse kimsenin sahibi değildir, anne ve babası olsa dahi… Kendi toplum ve dinsel öğretilerimiz penceresinden bakınca hep şu yanlış öğretilerle büyütülmekte çocuklar: 1. Sen sus küçüksün. 2. Aslan oğlum sen erkeksin. 3. Kızım evlenince kocanın buyunduruğu altına gireceksin. 4. Erkek yapar elinin kiri olur, kadın yapar alnına leke sürülür, ailesinin şerefini beş paralık eder. Kendi gençliğini, kendi cinselliğini özgürce yaşayamamış, yasaklar ve baskılar sinsilesi içinde büyümüş, sırf evlenme yaşı geldiği için veya düzenli bir yaşam (ki bunun öz karşıtı düzenli seks hayatıdır) düşüncesi ile yapılmış evliliklerden pek hayır beklemek çok saftirik düşünce olur. Kaldı ki düzenli seks umuduyla evlenen ve bakire meraklısı erkek hiç erkek eli değmemiş bir kadınla evlenir iki gün sonra dışarıda otlanmaya başlar. Neden? Kızın hiç tecrübesi yoktur… Tad vermez… Savunma da şöyle olur “Abi çok iyi kadın, iyi yemek yapar, evi temiz tutar, iyi annedir ama kadınlık sıfır”… Peki vicdansız sana sormazlar mı sen ne halt öğrenek evlendin de kadına ne öğrettin de karşılığını bekliyorsun… Oooo işte bu konu dipsiz kuyu :))) Düşünürken surf yapıyorum yazarken de bu huyumdan vazgeçemiyorum 🙂 Özetle; İNSAN ÖNCE KENDİSİNİ KEŞFETMELİ, KENDİSİNİ TANIMALI, KENDİSİ İLE BİRLİKTE YAŞAMASINI ÖĞRENMELİ… Ben bir de bu pencereden bakılmasını öneririm… Sevgilerrrr..:)
Poliamori bir Anglosakson zırvasıdır.
“Friend w/ benefits”leriniz, “fuckbuddy”leriniz, uzak referans
verelim, hint’in doğusundan felsefeleri endüstriyel toplum
kılıfına uyduran sentezleriniz, memleketi kurtaracak nane olarak
tanıttığınız (tr’de bir nevi “zengin sporu” olarak görülen)
‘cinsel devrim’inizin diğer uzantıları gibi. Hayırlı olsun yeni
oyuncağınız.
Bir “cuckold culture” vardı, feministlerin bir bölümü kadın
özgürleşiminin tezahürlerinden biri olarak kutsamıştı
“boynuzlanmaktan hoşlanma kültürü”nü. Sonra eşlerini
büyük penisli boğalara teslim edip bir köşede masturbasyon
yapan, eşlerinin fotoğraflarını forumlara postalayıp “yok mu isteyen”
diye sergilemekten zevk alan adamların kadınların özgürleşimiyle
pek de ilgilerinin olmadığını anladık.
Ops yine kadın = meta oluvermişti, hani modernleşiyorduk?
Şimdi öğreniyoruz ki kıskançlık, sahiplenme, tutku, yeterince modern
olmayan, “yanlış” duygularmış.
Türk insanının ikili ilişkilerdeki başarısızlığını –
karşısındaki insanı aşık değil SADECE oyuncak ayı, anne, baba, arkadaş
yapma hevesini, hayatını bir ilişkiye adayabilme eğilimini ve bunların
getirdiği sıkıntıları biliyoruz ama bizi bundan yeni vahyedilmiş
Anglosakson “correctness” kitabınız mı kurtaracak?
Ya ben kıskanmak ve kıskanılmak, yakıcı tutkulara
sahip olmak, sahiplenmek ve sahiplenilmek istiyorsam?
fair trade kahve ısmarlayıp PA’nın erdemlerinden
bahsedip iyileştirir misiniz beni?
Okuduğumuzdan anladığımız kadarıyla poliamori’nin içinde
istenmeyen, menage a trois’nın gerilimini, kültlerde eda edilen
grup seksin heyecanını hatta one night stand’lerin karşılıklı
çekim kurallarını DA içine alan bir “heyecan” ve “tutku” paydası…
Biz bunlara insanca duygular diyoruz. Bunlardan kurtulmamız farz,
değil mi?
Eheheh Gandhi şöyle yapmış, Martin Luther de böyleymiş en
güzel yol pasifizm diyerek insanca reaksiyonların hepsini
“medeni” yordamlara kanalize eden, NGO-email zinciri
anlayışınızın bir başka uzantısı. Çok mu yüksekten
paralelledik? Zannetmem, aynı kültürün
veletleri bunlar.
Ama yaşam şişede durduğu gibi durmuyor, mademoiselle –
“life can not be contained”… Onu “correctness”ınızla,
kitaplarınızla, dolaşıma soktuğunuz yeni kelimelerle
zincirleyemiyorsunuz. Kişilerarası ilişkilere bile burnunuzu
sokarak bizi büyük yol aldığınıza inandıramazsınız.
Türkiye’yi kurtaracak şey cinsel devrim’miş… liberal
dünyanın dilinde cevabımız: “my ass…”.
Sizin adamdan, Gandhi’den gelsin kapanışta –
Mahatma’nın radiohead dinleyen sivil toplumcu,
polyamorous hipster bir pothead olmadığını kanıtlasın:
“It is better to be violent, if there is violence in our hearts, than to put on the cloak of non-violence to cover impotence. Violence is any day preferable to impotence. There is hope for a violent man to become non-violent. There is no such hope for the impotent.”Non-Violence in Peace and War (1948); also in Gandhi on Non-violence : Selected Texts from Mohandas K. Gandhi’s Non-Violence in Peace and War (1965) edited by Thomas Merton
Ben bu yoruma kesin katiliyorum ve ayrica altkulturculugun populerlesip “ust” kultur olmasi akillara zarar diyorum.
Fakat… bir grup insanin kiskanclik, sahiplenme gibi gayet insani ve bastirilmaya megilli duygularla her gun yuzlesmeyi kabul edip cok askliligi populer bir akim haline getirmeye calismasini, sanki toplanip tek kisiye tutkuyla asik olup delice kiskanani doveceklermis gibi sivrice elestirmeyi cok yerli bulmuyorum. Hani her gun dogmalara tikili kalmis bir ton insanin birbirine saldirdigi bir dunya gercekligi icinde hafif yersiz buluyorum.
Birileri de hayatini buna kafa yorarak gecirsin, ne olur yani? Boylece digerleri de “yok lan, bana gelmez” diyebilsin.
Elif,
Altkültürün üst kültür olmasından kastın direniş ahlakı
diye satılan şeyin kendisinin bildiğimiz ortodoksinin
tahtına oynamasıysa, haklısın – değilse de haklısındır,
söylediğinin en basit algılanışıyla.
Elbette “to each her/his own” düzleminde kimin umurunda tüm
bu gürültü? İstersem evlilik öncesi sekse hayır
kulübüne katılırım, istersem okült komünlerde
LHP tantra ritüellerine.
Ama apış arası kültürüyle ilgili derin
saptamaları özgürleşme kılıfında sunmak,
kıt bilimsel perspektifle “çok eşlilik
evrimsel ve sıhhatli hem” demek, “ilişki
anarşizmi” vs. tanımları türetmek tek kelimeyle
tiksinç.
Üçlü-beşli evlilik için verdikleri “mücadeleyi”
LGBTT hakları mücadelesiyle aynı platformda,
aynı ehemmiyette görme duyarsızlıkları da
yüce divana havale edilesi.
Bu açıdan “döveceklermiş gibi” tarafına katılamıyorum.
Saldırıyor zaten “correctness” ehl-i kitabı,
“biricikliğine tapan bireylerimiz” her
fırsatta.
İlk yorumumda menage a trois’dan, kült orjilerinden
bahsetmemiş olsam benim hakkımda
“klasik muhafazakardır herhalde” diye düşünmez miydin?
İnsanları böylesi bir borderline dikotomi
doğrultusunda düşünmeye itebilen şekilci
moderinleşme hamlemiz (Cihangir versus Anadolu;
mini etek versus şalvar) hangi kültürün
ışığından besleniyor?
Bu “yenilik”i selamlayan bir doz haber
yazayım ben de, özgürlük ateşinin
orijinalliğini kanıtlasın.
http://www.ntvmsnbc.com/id/25176781/
merhaba,
öncelıkle yazınızı cok begendım
cok zihin acııcı ve güzel bi yazı ..
bende poly amoreous’ (çok asklı) bi insanım ;
ortaokulda keşfetmıstsım bunu.ama sevgililerim çoğu tek-eşil oldular hep! ve bende onlara kendımı anlatmama rağmen -“tek aşklıymış” gibi yaşadım hep ,kendimi bastırdım falan, 2. sevgili yapmadım çünkü böyle bişeyi istemıorlardı falan ,vs.neyse..
.. ınternette uzun suredir bu konuda yazılmıs turkce bişiler arıordum ilk defa buldum sasırdım ..
aslında poly amoric forumlar arıordum benım bıldıgım hıc yok sanırım. türkiyede sayımız zaten cok az oldugunu dusnuorum..
Benım bizzat tanıdıgım 2-3 kişi oldu turkıyede. lgbtt dende cok tanıdım var ama lgbtt camiada da poly amore olanlar cidden azınlıkta falan .cok az falan .neyse turkce forum-tanısma-tartısma-bilgilendirici vs kaynak site bilen varsa paylaşırsa cok sevinrim ..
tekrar tesekurler
birçok kişi için birilerinin birden fazla insan ile aynı anda sevgili olmasının, saygılı bir ilişki yürütmesinin ne demek olduğunu anlamak mümkün değil elbette.
kafası yaşadığı coğrafyanın ataerkil zırvaları ve babasının despotluğu ile formatlanmış, sevmediği birisi ile ilişki yaşayan, ama pilavdan dönenin kaşığı kırılsın türünden anlamsız, beş para etmez bir onurun esaretinde yalnızlığı ile başa çıkmaya çalışırken ya çevresindekileri kaprisleri ile ezip bezdiren ya da kendisini yalanları ile izole eden mutsuz, çirkef ve beyni bacaklarının arasında sıkışıp kalmış, ömrünü zırvanın hası ile geçiren cüheyla için elbette bu bir anglosakson zırvası.
80’lik dede grup seks yaparken öldü haberine bakıp gülenlerin içinde yetiştirildikleri fanusun kapağını aralamalarını beklemek iyimserlik elbette. fakat çok görmüş çok yaşamış edaları ile şakıyan o ağzın içinde pabuç gibi bir dil olunca, insan acımayı bir kenara bırakası da gelmiyor değil hani.
cok askliligin logosu, amblemi: kalbin icine yerlestirilmis, matematik dersinden de tanidigimiz sonsuz isareti sembolü.
yani ask sonsuzdur.
ünlü polyamoristler
Simone de Beauvoir, Jean-Paul Sartre, und Olga Kosakiewicz,[100] Schriftsteller[101]
Amelia Earhart,[13][14] Fliegerin
Bertrand Russell,[11][12] Mathematiker, und Constance Malleson und Miles Malleson, beide Schauspieler
Bertolt Brecht[16][17][18]
Percy Bysshe Shelley, Dichter
Edith Nesbit, Hubert Bland,[105] und George Bernard Shaw
C. T. Butler, Gründer von Food not Bombs[106]
Julius Spier, Psychochirologe[107]
Arnold Zweig, Schriftsteller und Beatrice Zweig (en), Malerin
Virginia Woolf (1902)
Virginia Woolf[102] ve Bloomsbury Grubu,
John Maynard Keynes (1946)
Dieter Wedel (2004)
Dossie Easton (en), und ihre Partnerin Janet Hardy (en), Autorinnen von „The Ethical Slut“[112]
Deborah Anapol, Autorin von „Polyamory: The New Love without Limits“[113]
Franz Hessel, Henri-Pierre Roché, und Helen Hessel, deren von Roché erzählte Geschichte im Film Jules und Jim von François Truffaut
Rainer Maria Rilke,
Lou Andreas-Salomé, Schriftstellerin und Psychoanalytikerin
Gustav Klimt, Maler, Emilie Flöge
Lee Miller, Photographin und Roland Penrose, Maler und David E. Sherman, Photograph.
Voltaire, französischer Aufklärer, Émilie du Châtelet und Jean-François de Saint-Lambert [126]
kaynak: http://de.wikipedia.org/wiki/Polyamory
Merhabalar.
Sahsen ‘neden olmasin’ derim ve poliamoristlere saygim cok.
Ama, sahsen, bana uymaz. Ben ‘acik iliski’ye sicak bakarim kendi adima ama poliamoryayi kaldirabilecegimi sanmam.
Benim son kiz arkadasimla acik iliskimiz yoktu (ve de zaten yakin zamana kadar acik iliskiye de kendim icin sicak bakmiyordum) . Yaklasik 4 senelik iliskimizden sonra beni aldattigini itiraf etti ve ben o an bitirdim iliskiyi ve kararimdan geri donmeyecegimi o an biliyordum; geri donmedim de, onun baslardaki ‘Affet beni, o kisi benim icin bir sey ifade etmedi, etmiyor’ demelerine ragmen.
Bu ihanetin ardindan, artik, acik iliskiye karsi olmayacagimi anladim. Bir buyuk hayal kirikligini daha kaldiramam ben. Bundan sonraki surekli iliskimde, bastan herseyi net olarak teklif edecegim: ikimiz de diledigimiz kisiyle cinsel anlamda beraber olacagiz ama bu seks olayi, sadece birer sefere mahsus olacak. Yani, ikimiz de, baskalariyla seks yapabilecegiz ama bu kisilerden herbiriyle sadece bir kere beraber olunacak. Diger cinsel detaylar uzerinde de anlasmaya calisiriz zaten.
Ha, ‘Bu durumu Turkiye’de kabul edecek kadin sayisi cok az’ diyorsaniz, haklisiniz. Eeee, bana da boyle biri rastlamazsa, sansima kusecegim ve surekli iliskiye hic girmeyecegim o zaman. Inanin bana, aldatilmamin acisi cok buyuktu ! Eger derseniz ‘E o da o kisiyle bir defa seks yapmis; madem simdi acik iliskiye okey diyorsun, bari onu affet’, ben de bunun ayni sey olmadigini, bizim iliskimizin, o zaman, sadakat uzerine kuruldugunu ve ihanet etmekle onun, benim ona olan sevgimi zaten sifirladigini belirtmek isterim. Umarim anliyorsunuzdur duuygularimi.
Kusura bakmayin, poliamoryadan ziyade, acik iliski uzerine yazdim.
Sevgiler.
Bye.