seyredilesi filmler
Selam Prenses,
Benim kıyıda köşede kalmış, seyredilesi filmlerimi de yazayım istedim. Öncelike kendi zevkimi anlatayım. Görsel şeylerden çok anlamam. Yazılı şeyleri severim, ya da sözlü. Yani “görüntü yönetmeni çok şaane abi” benim için fazla da değerli bi olay değil. Misal, Yeşilçam’da örneklerini gördüğümüz bi olay vardır. Ucuz ama güzel bi abla bulur, seni meşhur edicem der, yolunu yatağından geçirir, ayıbolmasın kavlinden bi film yaparsın buna. Hah işte bölesi bi tane vardı, herkesin bildiği: The Cell. “Görüntü yönetmeni çok iyi abi yaa” filmlerinin ağa babası budur. Bi işe yarar tek bi tarafı yok, şahane bi fikir var ortada ama işleniş, yol, yordam, yöntem, oyunculuk hiç bi tarafı elle tutulur, yenir yutulur gibi değil. Yengeye film yapılmış işte. Yenge de yenge ama, dillere destan götüyle J lo. İşte benim favorilerimde olmayan şey de tam olarak bu. Tamamen bireysel zevklerimi yansıttığından gelen eleştirileri bunu kullanarak cevaplıcam hep. Haa, iyi filmi iyi film yapan şeylerin biri tabii ki de görsellik, ama “öncelik” o değil bende. Bunu açıklamak için bu kadar uzun giriş yaptım. Yoksa, bol ödüllü, “yalnız ve güzel ülkesini seven” yönetmenimiz NBC, mutlaka güzel filmler yapıyodur, ama karşılıklı susulunca ben sıkılıyorum. O filmler kötü olduğundan değil, ben sıkıldığımdan izlemiyorum.
Yönetmen: Troy Duffy
Senarist: Troy Duffy
Yapımcı: Ashok Amritraj, Chris Brinker, Don Carmody, Sarah Casper
Müzik: Jeff Danna
Tür: Aksiyon, Suç, Drama, Gerilim
Lisan: İngilizce
Ülke: Usa, Kanada
Süre: 108′
Vizyon Tarihi: 7 Eylül 2001
Bu filmi duymuş olman mümkün prenses. Yine kendine biraz olsun isim yapabilmiş bir filmden bahsediyorum sana. Devamı da çekilecek kadar başarılı olmuş bir film, Boondock Saints. Tabii oyuncu kadrosu da yardımcı oldu filmin duyulmasında: William Dafoe, Sean Patrick Flanery, Norman Reedus, Billy Connolly. Şiddet içerdiği halde küfür olmayan, ve bu durumun hiç de sırıtmadığı bu etkileyici filmde şiddet aslında oldukça sanatsal. Yoo, ne Matrix’tekine benziyor, ne Tarantino filmlerindekine. Daha… mmm, nasıl desem, felsefi burada. E ama söylemiştim senaryosu çok önemli diye. Devamı pek iyi olmadı ama kendisi, izlenmemesi ciddi kayıp sayılabilecek bir kalite. Ve düşüneceksin prenses, çok düşüneceksin. Sen bile bazı noktalarda kime ne şekilde hak verdiğine inanamayabilirsin. İrlandalı kardeşlerin sana anlatacakları var.
(Offical Site, Official Trailer)
Yönetmen: Franklin J. Schaffner
Senarist: Dalton Trumbo
Yapımcı: Robert Dorfmann, Robert O. Kaplan, Ted Richmond, Franklin J. Schaffner
Müzik: Jerry Goldsmith
Tür: Biografi, Suç, Drama
Lisan: İngilizce, İspanyolca
Ülke: Usa, Fransa
Süre: 151′
Vizyon Tarihi: Şubat 1973
Al sana ’73 yapımı, baş rollerini Steve McQueen ve Dustin Hoffman’in paylaştığı bir başka kült film. Henri “Papillon” Charrière abimizin ilk olarak 1969 yılında aynı adla yayımlanan güncesinden uyarlanan Papillon, aktörlerin muhteşem oyuculukları sayesinde izleyiciye okuyucudan çok daha başka şeyler hissettiriyor. Hikaye, Papillon (Fransızca’da kelebek) karakterinin ömür hapsine cezalandırılmasıyla tam da kolonileşme sürecindeki Fransız Guyana’sına sürgüne gönderilmesiyle başlayıp 14 yıl boyunca süren önce hapisten, sonra adadan kaçma denemeleri etrafında dönüyor. Kendini, kitabı okuduğunda bu hikayenin iyi bir takipçisi olarak hissedecekken filmi izlediğinde çok sıkı bir dostluk serüveninin tuhaf dinamiklerle nasıl geliştiğini izlerken bulacaksın. Papillon (Steve McQueen) ve Louis Degas (Dustin Hoffman) arasındaki ilişkinin, Fransız kolonicileriyle birlikte sürgünde olmalarının verdiği sefillik ve bastırılmışlık hisleriyle birlikte sürgünden kaçma planlarının tam ortasında, nasıl çok saf ve doğal bir sevgi haline dönüştüğünü epey hislenerek izledim ben. Yalnız öyle uçtulu kaçtılı, süper aksiyonlu, kamera açısı her üç saniyede bir değişen filmlerden hoşlanan biriysen, uyarmadı deme, ağır ilerleyen, uzun bir film. Değer mi? Değer…
Yönetmen: Andrew Niccol
Senarist: Andrew Niccol
Yapımcı: Mark Abraham, Andrew Z. Davis, Ross Fanger, Amy Israel
Müzik: Craig Armstrong
Tür: Aksiyon, Bilim-Kurgu, Gerilim
Lisan: İngilizce
Ülke: Usa
Süre: 109′
Vizyon Tarihi: 2011
Gelecekte bir zamanda genetiğiyle oynanmış, 25 yaşına kadar ömrü olan insanların deri altına gömülü ‘vakitmetre’leriyle ömür uzatma savaşı… Dünyadaki ayakta kalma mücadelesinin ve hayat standartlarının paraya değil de zamana bağlı olduğunu bir düşün. İşe gittiğinde maaşının zaman üzerinden ‘vakitmetre’ne yüklendiği, alışveriş yaptığında ödemenin ‘vakitmetre’nden düşüldüğü, arkadaşından bir sigara yerine 10 dakika tırtıkladığın bir dünyada zaman fazlası olan birisi, tüm zaman mirasını varoşlarda yaşayan ve ömrü tükenmek üzere olan birisine bırakır ve olaylar gelişir. Konu ve kurgu itibariyle epey ilginç olsa da izninle ukalalık yapıp bu konu daha iyi bir senaryoyla anlatılabilirmiş demeden geçemeyeceğim. Oyunculuk da fena değil hani baş rollerden biri Justin Timberlake’in ama abi hakkını vermiş. Konsept üzerine kafa yormak ve sonrasında “Abi düşünsene esasında…” düzleminde gelişen bir takım tartışmalara girebilmek için eş dostla izlemeni şiddetle tavsiye ederim.
Yönetmen: Coline Serreau
Senarist: Coline Serreau
Yapımcı: Alain Sarde
Müzik: Coline Serreau
Tür: Komedi
Lisan: Fransızca
Ülke: Fransa
Süre: 99′
Vizyon Tarihi: 18 Eylül 1996
Off, inan bu film hakkında sana yaklaşık iki yıldır yazı yazmak istiyorum ama bir gaf edip filmin güzelliğini bozmadan bütünlüklü bir yazı yazamayacağımı fark ettiğimden acayip seyredilesi bir film olarak sunuyorum kendisini. La Belle Verte (ingilizce’ye Green Beautiful olarak çevrilmiş, Türkçe’de de Yeşil Güzel demek ama çevirince hiç bir şeye benzemiyor gördüğün üzere) uygarlık düzeyinde epey gelişmiş bir gezegen. Bu gezegende her şey doğal, güzel; sigara, araba, alkol filan olmadığından ömürler uzun, hayat sıkıcılıktan çok öte ve tüm kararlar halk meclisinde alınıyor. Misal ortalama nüfus sabit kalsın diye ölümler ve doğumlar dengeleniyor (bu ay iki ölüm var; çocuk yapmak isteyen??) ya da hasat fazlası ürünler ihtiyacı olanlara dağıtılıyor (bu ay havuç hasadı patladı; havuç isteyen??) vs. Yüz bilmem kaç yılda bir galaksiler arası koalisyonun bir parçası olan La Belle Verte’ten Dünya’ya güncel gelişmeleri gözlemek üzere gönüllüler gönderilir. Bu seferkinde kimsenin bu boktan, umutsuz gezegene gelmeye yanaşmamasıyla yarı dünyalı Mila, bu zor görevi üstlenir ve gidip babasının bu gezegende ne bulduğunu araştırmaya karar verdiği gibi kendini 90’lı yılların kokuşuk Paris’inde buluverir… Filmin yönetmeni ve başrol oyuncusu Coline Serreau’yu belki 2010 yapımı, “Küresel Düzensizlik için Yerel Çözümler” belgeseliyle duymuş olabilirsin. Bu acayip başarılı ve hayal gücünü gerçeğe yansıtma yönü epey kuvvetli yönetmen abla, yukarıda yazdıklarımı okuyarak var saydığın gibi “dünyanın hep birlikte içine sıçtık, keşke gezegenimiz çiçekli böcekli, sigarasız, trafiksiz olsa” mesajının yakınından bile geçmiyor filmdeki üslubuyla. İki gezegenin radikal karşılaştırmasını ve Mila’nin “müdahale etmek” durumunda kaldığı insani anekdotları kahkahalar atarak izleyecesin…
Suat & Elif